Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mimar Sedat Yalçınkaya Bakırköy’e Yeni Bir Bakış Getirdi

Sedat Yalçınkaya kimdir? 16

Sedat Yalçınkaya kimdir?

16 Ağustos 1982 yılında İstanbul, Eminönü’nde doğdum. Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum, evli ve aslen Sivaslıyım.

 

İş hayatına nasıl başladınız?

1989 yılında İstanbul’da Mimarlık ile başladık. İstanbul’da birçok projede yer aldım. Deneyimli ve işinde uzman abilerimden çok şey öğrendim. İç mimarlık ve dış mimarlığın yanı sıra proje üretiminde de yer aldım.

 

Neler yaptığınızdan bahseder misiniz?

Mimar Tasarımı, uygulama ve yapım, görselleştirme, rölöve ve restitüsyon, sunum ve paftalama, proje onayları gibi işler yapıyorum.

 

Bir şehri markalaştırmak, daha zengin ve güçlü kılmak için ne yapılabilir?

Bir şehri marka yapmaktaki amaç, daha fazla turist çekmek, yatırımcıları canlandırmak, değerli katkılar sağlayabilecek yaratıcı insanları kentte yaşamaya ikna etmek, şehrin kalkınmasını sağlamak, şehirde yaşayanlara daha iyi hayatlar sunmak, onların mutluluklarını artırmaktır. Bir şehri, marka yapmak, geri dönüşü en yüksek olan yatırımlardan da birisidir.

Bu anlamda şehirlere, marka perspektifinden de bakabiliriz. Çünkü sadece ürünler değil, insanlar, kitaplar, filmler, ülkeler gibi şehirler de markalaşmaktadır. Çoğu insana göre, Venedik ve Paris, aşıkların şehridir. Bu anlamda Venedik, evlenme teklifi için, Paris ise balayı için ideal bir şehirdir. Türkiye’de de en marka şehir İstanbul ve değerli ilçelerden birisi de Bakırköy’dür.

 

İstanbul’da yaşayanların büyük çoğunluğu hayallerini Bakırköy’de yaşamaktadır. Pek çoklarına göre de Bakırköy’ün taşı da toprağı da altındır. Ancak yabancıların gözünde Bakırköy, tıpkı Paris ve Venedik gibidir. Özeldir…

 

Bir mimar olarak bir arsaya baktığınızda ora ile ilgili nasıl bir tasarım hayali kuruyorsunuz?

Mimarlık, doğa ve insanın biyolojik bir savaşıdır. Mimar insanın ve diğer canlıların iklim şartlarına, hatta tamamen dış ortama karşı var olma savaşını kazanabilmesi için verilen bir araçtır. Bu yeri de kurallara uygun ve başka canlılara zarar vermeden kullanmak gerekmektedir. Bu süreçte yoldan çıkmamak esastır. Ve unutmamak gerekir ki en doğru yol, bilinen yoldan geçer.

 

Bakırköy’de binaları çürük olan kişiler kime müracaat edeceklerini bilmiyorlar. Bu konuda da yardımcı olabilir misiniz?

Bakırköylü olarak binaların kontrollerini yaptırıyorum, arsanın durumu hakkında da bilgilendirme yapıyorum. Bina yaptırmak için şartnameleri hazırlıyorum. Eğer ki yaşlı bir bina yapılacaksa, onun görsellerini hazırlayarak, sahiplerine de sunuyorum. Bu durum eğer ki ev sahiplerinin de içine yatarsa, 3’üncü bir müteahhitten teklif alıyorum ve teklifi de bina sakinlerine sunuyorum. Hangisi güven veriyorsa, hangisinin daha iyi işi yapacağına inanıyorsak firma ile buluşmalarını da sağlıyorum. İnşaatta yapılacak işleri, markaları, su musluklarını, mutfağı, banyoyu yani kısacası her detayı isimleri ile yazarak daire sakinlerinin de onayını alıyorum. Sonrasında ise onay sürecinin ardından anlaşma yapılıyor. Benim mimarlık bedelim, müteahhittin de işinin karşılığı böylece verilmiş oluyor. Ben her işi detaylıca inceliyorum, Whatsapp üzerinden gerekli bilgileri veriyorum ve iş bitimine kadar da takip ediyorum. İş bittikten sonra da daire sahipleri bizleri yemekte ağırlıyorlar.

 

Neden bu mesleği tercih ettiniz?

Her gün deprem korkusuyla yaşıyoruz. Bakırköy’de çok insan emekli, nereye gideceğini dahi bilmiyorlar. Bir çürük raporu için 5 bin TL isteniyor. Mimarlık çalışması için de yüklü ücretler talep ediliyor. Ben de eşime, dostuma gelenlere babam gibiymişçesine yardım ediyor, onları bilgilendiriyorum. Mimarlık projesi zaten müteahhit gerektiren bir durumdur. Onun bedelini vererek, iş yaptırabilirsin. Bunun için de sürekli olarak gidip gelmek, ilgilenmek, güven kazanmak gerekir. Ben de dua almanın bir görev olduğunu düşünerek çalışıyorum. Bu anlamda da hiçbir beklentiye sahip değilim. Çünkü işleri doğru bir şekilde yürütmek istiyorum. Yeter ki insanların yüzü gülsün, çünkü mutluluğun bedeli para ile satın alınamaz. Ben burada, belediyeye gitmek, proje çizmek zaten benim işim. Bu emekte de müteahhittin çok fazla emeği var. Her şey hazır olunca, inşaat da böylelikle başlamış oluyor.

 

Ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz?

Bazı zaman yol, bazı zaman da arsa almak zorunda kalınıyor. Bazı yerlerde Marmaray’a yakın konumda olunması, demiryollarından izin alınması şartını gerektirebiliyor. Bu çalışmaları da işi bilmeyen, emekli insanların nasıl yapsınlar? Bana da bir vesile ve referans ile geliyorlar, ben de bu insanların yüzünü kara çıkarmamak için elimden geleni yapıyorum, gerekirse de para harcıyorum. Yeter ki bina yapım aşamasına geçsin, doğru düzgün çalışanlar işini yapsınlar. Bu şekilde planlı çalışılırsa, 8 ayda inşaatın sonuna gelinmiş olur. Bu da insanların yüzlerini güldürecek ve benim de en büyük kazancım olacaktır.

 

Gençlere yönelik düşünceleriniz nelerdir?
Gençleri iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu uzun yolda onlara fırsat vermeli ve hayallerini gerçekleştirmek için ön ayak olmalıyız. Çünkü yaratıcılığın en etkili olduğu süreç, genç yaşlar oluyor. Bunları da ortaya çıkaracak gençlere son derece ihtiyaç var. Bu süreçte de iş arayan ve kendisini yetiştirmeyi düşünen genç mimarları ben bizzat beraber çalışabilmek adına bekliyorum.

 

Bakırköy’den Haber gazetesi için düşünceleriniz nelerdir?
Bir gün beni arayarak kahvaltıya davet eden kişiyi, yani Ayson Karabağ’ı Google’a yazdım. Yazar ve yönetmen olmasının yanı sıra, gazetecilik mesleğini ve yazmış olduğu kitapları da gördüm. Bu araştırmanın ardından da toplantıya hemen katılacağımın bilgisini verdim. Kendisi beni kapıda karşıladı. Kendisinin bizleri bir araya getirmesi, tanıştırması, farklı iletişimler kurulmasında yardımcı olması, farklı vizyonlara yönlendirilmesi, her birinin de bir dileği olduğunu fark etmiş olması ile ayrı bir mutlu oldum. Ve anladım ki iş sahiplerinin dünyanın her yerine ulaşabilmesi için Türkiye’ye gelen yabancı insanların da güvenini kazanması gerekiyor. Bunu yapmamız için de kendimizi mutlaka yenilememiz şart.

Ayson Karabağ ise, hem dinlemede, randevu sözlerinde ve her konuda sözünde duran, güven veren bir isim. Sevgi dolu insanlar olmamız da son derece etkili olan, her şeyin en doğrusunu yapmak için bir öneri yolu olan, kendisini her şeyden öte bir rehber bilmiş kişi, bir abimiz bir büyüğümüzdür. Onun bilgilerinden daha çok faydalanmak için de onu iyi dinlememiz, zamanı iyi kullanmamız gerekmektedir. Çünkü insan, engellerden nasıl kurtulacağını, hedefe nasıl odaklanılacağını ancak ve ancak tecrübe sahibi kişilerden öğrenebilir. Ayson Bey de bu süreçte, benim gözümde bir öğretici, bir öğretmen, yol gösterici, iyi bir rehber ve gazetecidir.