Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ayson Karabağ

Gazeteci-Yazar Ayson Karabağ ile Söyleşi

Gazeteci-Yazar Ayson Karabağ ile Söyleşi

Spor Kıyafetimle Günde 8 Saat Çalışarak Kitaplarımı Hazırlıyorum

Türk edebiyatının son dönemde en dikkat çeken yazarlarından biri Azeri kökenli Ayson Karabağ. Kendisi bu tanımlamadan çok, genç yetenek tanımlamasıyla gündemde. 3 yılda yazdığı beşinci kitabı ……… Akba Yayınları tarafından 50 bin baskıyla piyasaya sürüldü. Kendisinin Azerbaycan ve Türkiye’de sevenleri tarafından sayılır bir kitlesi var.

Sizin Hikayeniz Nerede ve Nasıl Başladı?

Kars Arpaçay Demirkent Köyünde başladı. Bir köyde 3 Azeri ev vardı. O evden 1 işçinin oğluyum. Babam zorlu hayat mücadelesinde 2 erkek kardeş ve 2 kız kardeşi olan bir aileden geliyor. Kardeşler arasında kıskançlık, bencillik, benim olsun duygusu içinde olan kardeşler arasında büyüyen babam gözünü dışarıya dikmiş. Dışarıda ekmeğin peşinde koşan bir çalışkan fedakâr bir babam vardı. Her şeyi düşünen, çalışkan dürüst, kendisini yetiştiren, müzikle uğraşan, şiirle uğraşan ilk okul mezunu, kendisini yetiştiren takvim arkası okuyarak kendisini eğiten bilgiye ve tecrübeli insanlara değer veren bir işçinin oğluyum. Köy evinde dünyaya geldim. Sağında büyük odası, solunda hayvanların ağılı olan, ortasında boşluk olan bir evde dünyaya geldim. Hayvanın gübresi ile büyüdük. Sıkıntılar çeken, zorlukları yaşayan annem zor şartlarda çocuklarını dünyaya getirerek fedakarlığını ortaya koymuştur.

Nenem ve anneannem çocukluğumuzda erken uyuyalım diye bize kaçak nevi hikayesini, yardımseverliğin hikayesini anlatarak bizleri uyuturlardı. Bize Azeri diyerek hitap ederlerdi. Bu çocuklar ailenin balalarıdır derlerdi. Azeri kültürüne sıcak bakan ama o kültürün dışında büyüdük. İçimizde bir Ali aşk var ama tam bir Azeriler gibi namazını kılan, ibadetini yapanların içinde büyümedik. Azeri kültürü, yerli kültürü, tenekem kültürü, Kürt arkadaşlarımın içinde büyüdük. Annem bir süre sonra endişe etmeye başladı. Oğlum ne yapabilir diye. Liseyi bitiremedi diye endişe içindeydi. Bir gün oğlum hele askere git gel, olmazsa bir bakkal dükkânı ya da manav açarız, çalışır durursun diyerek endişesini dile getirirdi. Kardeşlerim Fransa’da oldukları için onlar okumasa da liseden sonra devlet işe koyuyor ve devlet desteği ile de ayaklarının üzerinde durmalarını sağlıyordu. O dönemde siyasi olayların içinde olmak her gün olayların çıkması her gün sıkıntıların çok olması annemi hep endişe içine sokar, gergin günler yaşardık. Annem pencerenin önünde saatlerce çok bekledi o günleri anneme yaşattığım için kendimi affedemiyorum. O endişeli yolda yürürken babam hiç ne yönlendirdi ne fikir verdi, hiç ama hiç karışmadı. Fakat bizi dışarıdan sürekli takip etti. İçimizden gelen duyguları dinlemedik. Sadece ayakta kalmak, anne babaya yük olmamak, ondan bundan borç para istememek için, ne iş olsa çalışabilirim diyerek hep gözlerimi alışverişe diktim.

Kendinizi Hangi Kültüre Daha Yakın Hissediyorsunuz?

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir sözü vardır: “Ne doğulu olmayı başarabildik ne batılı olmayı başarabildik.” Ailemin Fransa’da olması bizim için bir nimet. Fransa ile Türkiye arasında 45  yıl her konuda fark olduğunu görüyorduk, yaşıyorduk. Fransa’da araba alınabiliyordu, kalite ve her şey de vardı. Bizde araba satılırken paspas koymuyorlardı, teyp koymuyorlardı. Yan sanayi de kazansın diye bunun gibi benzer birçok şey fark ediliyordu. Fransa’da kaldırım konuşuluyordu. Bizde kaldırım yoktu. Özürlülerin yolu vardı, bizde hiç ama hiç gündem değildi. İnsana değer veren ülke olarak Fransa’yı hep gördüm. Ama yaşadığım ülkede bunu yaşamadım. Hep iş yapan hep eline fırsatlar düşen kişiler bunu söylerdi ve içim yanardı. Bu insanlar bunu bilmez, bunu anlamaz diyerek insanları kandırdıkları zaman içim kan ağlardı. O insanların içinde benim annem var, benim babam var, benim dayım var, benim halam da vardı. Bu şekilde düşündükleri için sürekli ne zaman bu zihniyet değişecek derdim. Hep düşündüm ve çalıştım. Örneğin Otogar’a gidip bilet alacaksın. Yolda yürürken nereye abi derler bizde saf saf söyleriz gel abi, gel amca diye götürüyor bileti satıyorduk. Kenarda bizim kazların parasını alabilir miyiz dendiği zaman o gün orada bizim kaz olduğumu anladım. Halbuki bizim büyüklerimiz insanlar iyi davranışların saygı duyar sağol evlat derlerdi. Bu iyi niyetlerin suistimal edildiğini nereden bilecekler. İşte bizim insanlarımız her kişiye güven duyarlar, inanırlar. Ama inandıklarından büyük kazıklar içinde buldukları zaman içimi yakıyordu. Giyim olsun, yiyecek olsun, ev olsun, arsa olsun her kişi birini kazıkladığı için yüreğim yanıyordu. İçim de hiç rahat değildi.

Bu sıkıntıların içinde yaşadığım için nasıl uyarabilirim, nasıl faydam olur diye içim içimi yakıyordu. Şartlar ve imkanlar bizi bazen içinde olmamız, çalışmamız ve ekmeğimizi bir şekilde kazanmaya itti. O duygular, o insanları kazıklayan o insanların duygularını kullananlar için o konuda filmde, klipte, kitapta, gazetede, dergide gündeme getireceğim diye çalıştım. Bu duygular bizi yazmaya vesile kıldı. Halkın içinden ezile ezile, göre göre geldiğimiz için iş adamlarına verdiğim eğitimlerde, örneklerde insanların içini açıyor, ilham verebiliyordum. Fikirlerini değiştirebiliyorum ve genlerimde şairler var. Müzikle uğraşan babam var. Bu genlerimde olan duyguları bizi yazmaya itiyor. Onun için yüreğimde Azeri kültürü var. O benim olmazsa olmazlarımdandır. Azerbaycan kültürü ile müziği ile büyüdük. Genlerimde o müzik çaldığı zaman vücuduma hâkim olamıyorum. Ama insan odaklı her fikre saygı duyarak, her insana sevgi besleyerek çalışmaktan yanayım. Özellikle bu insanları anlamaz diyenlerin karşısındayım. Onlara biz götürelim, hizmeti biz öğretelim biz yapalım diye çalışanlardanım.

Onun için Azerbaycan kanımda damarlarımda var. Türk bayrağı zaten kırmızı çizgilerim. Örnek aldığım yolda yürüdüğüm Mustafa Kemal Atatürk gibi okumayı, giymeyi, dinlemeyi, hizmeti ondan öğrendim. Onun hedeflediği yolda yürümek için Azerbaycan benim Türkiye de benim, Atatürk’te benim diye bilirim.

Azeri Yazar Tanımlamasından Rahatsız Oluyor musunuz?

Zaman zaman rahatsız edici olabiliyor. Biz bunun için yeri geldiği zaman uyarabiliyoruz. Ama Fransa’da kestirme yol Azeri kökenli, Türkiye’de tv programlarında yazar, Azeri yönetmen diyerek ifadede bulunuyorlar. Bunları dinleyen Azerbaycan’daki komşularım, akrabalarım rahatsız oluyorlar. Onlar için Kars’ta köylülerim için üzülüyorum. Bunları biz söyleyin demiyoruz, onlar size bu şekilde yakıştırıyorlar. Bizde elimizden geldiğince düzeltmeye çalışıyoruz. Ama bir taraftan dedem nenem de hatırlatıyorlar. Nereden geldiğimi söylüyorlar. Bende burada güzel bir ifade Azerbaycanlı deseler belki daha iyi olur. O zaman Kars Demirkent köyünde oturan da rahatsız oluyor. Bu konuda bizden rahatsız olan gerek Azerbaycan’daki kardeşlerim gerek Kars Demirkent Köyündeki kardeşlerim varsa lütfen arayın, birlikte yemek yiyelim ve bunları konuşalım.

 

Yazar ve İdeolojik Konusuna Nasıl Bakıyorsunuz?

İdeolojik ayrımlara inanıyorum. Dünya görüşü olarak da ideolojileri ve bu tür meselelerin kitapları da var. Kitaplarda olması gerektiğini düşünüyorum. Ama farklı ideolojileri olanlarla tartışmak fikrinizi geliştiriyor, nezaket kurallarınızı geliştiriyor, bakış açınızı büyütüyor. Fikirlerinizi, düşüncelerinizi sizden farklı düşünen, insanları etkileyecek konuşmalarımla hitap şeklinizle nezaket kurallarını gözlemleyerek model olmak harika bir düşünce. Ama hep sizin gibi düşünen sizin gibi yazan kişiler asıl size zarar verir. Onun için farklı ideolojileri sizi geliştirmek için daha çok okumak, daha fazla araştırmak ve gerçekleri öğrenmek için daha faydalıdır. Benim çocukluğumda yaşadığım kahvede toplantılar oluyordu. Dinledim ama saygısızlık görmedim. Hep saygı çerçevesinde, örneğin konuşması sırası geldiğinde ben sizin gibi düşünmüyorum farklı düşünüyorum diyerek konuşmasına başlaması beni hep etkilemişti. Bu modeller çok olsa keşke bu şekilde yaşansa günümüzde. Her politikacı aynı ortamda konuşabilse keşke. Bunu belki Bakırköy’de yaşatmak ve model olarak ortaya çıkarmak istiyorum.

Bu Yeni Dönemin Hastalıkları Sizce Nedir?

Sosyal medyada paylaşımlar oluyor ama kimse okumuyor ve dinlemiyor. Okumadan beğeniyorlar. İşaretle sizi kandırıyorlar. İşte bu da birbirimizi kandırmak için yeterli oluyor. Bu kadar beni izleyen var. Hep şişirmeler neticesinde bu işi para karşılığı yapanlar var. Bu kadar para ver, ben sizi 50 binin üstüne çıkarayım diyorlar. Bu da birbirimizi yalan konuşmaya itiyor. Halbuki bu imkanlar süper iletişim süper ama bunu okuyarak, dinleyerek yapabilsek hem kendimizi daha iyi geliştirebiliriz. Örneğin whatsApp’ta gönderilenlere bakacak kadar sabrımız bile yok. Hemen oradan ayrılırız bir sabretsek aslında neler oluyor neler bitiyor. Sabırla dinleyelim bizde doğrusunu yapalım diye düşünüyorum. Her cuma önüne gelen gönderiyor. Hepsine bakıyorum aynı cuma mesajını 20 kişi gönderiyor. Burada fark yapabilmek önemli olan… Biz saatlerce telefona bağlanarak annem ile konuşacağım günü iyi bilirim. Ama şimdi annemi görerek konuşuyorum bu bir nimet. Ama daha güzel kullanmayı, daha iyi öğrenmeyi düşünmek gerekir. Benim için tüm sosyal medya bir okul. Yanlışı ve doğrusu ile bir okul, bir eğitim yeri. Sabır ve bilgi burada yarışıyor. Gelin bunu iyi kullanalım. Örneğin whatsApp’ta bir kardeşimiz grup yapıyor. 3 dakikada çok insan ayarlı ve laf söyleyip yazabiliyor. Hepsini dinliyorum. Ne mutlu bana o kardeşimiz benim telefonumu yazmış aklına gelmişim grubun içine sokuyor beni. Farklı farklı insanlarla tanıştırmak için yeni bir yol açıyor bana. Bakıyorum, dinliyorum ama sabırsız insanlara laf söyleyen insanları görüyorum. Okuyorum çok da yanlışları fark ediyorum. Daha iyi daha bilinçli bu platformları kullanmayı düşünüyorum. Bazı zaman yemek resimleri de paylaşılıyor. Bu yemeği yemeyen var mı diye yazanlar oluyor. O yemeği canı çekenler olabilir. Beni bu da ilgilendiriyor. Empati yaparak onun yerine kendimi koyuyorum.

Köşkte oturup kitap yazmıyorum. Halkın içinde yaşayarak, görerek, duygu birikimlerimi topluyorum ve kitaplaştırıyorum. Bilgi paylaşıldıkça güzeldir. Ben de bilginin zenginlik olduğuna inananlardanım. Yakında iletişim üzerinde yeni yeni insan kazanma üzerinde çalışacağım bir kitabım var. Bir de hapishanede yaşayanların hikayeleri olacak. Belki birine ışık olur, belki birinin önünü açar. Ama hepsi yaşayanlara çevremizi hatırlatmak için gerekli. Bir ayağı hapishanede olan aileler var. Bunu hiç yaşayamayanlar da var. Ama orada bir dram, bir bilgisizlik, bir cahillik var. Boşu boşuna yatanda var. Ailesiyle sıkıntı yaşayanlar da var, çile çektiren de var. Her şeyi bir bedel yüzünden çekiyoruz.

Kitap Yazmak Nasıl Ruh Haline Sokuyor İnsanı?

Böyle dönemlerde elbette tam anlamıyla bir kapanma söz konusu olmuyor. O konu ile yaşantıma devam ederken, kafamda bir yük taşıyorum. O yükü her gün sabah erken yazarak kafamdaki yükü boşaltıyorum. Bazı zaman ara veriyorum. Çünkü 12 sayfa gazete ve 4 sayfa ek 16 sayfanın içini dolduracaksınız sonra kapağı yapacaksınız. Kitapta böyle içimdekileri boşaltıyorum. Sonra düzene sokuyorum sonra editöre, daha sonra grafikere gider. Üzerinde çalışma yaparak baskı haline getiriyoruz. En zorda satış konusu. İnanın konu bitirene kadar üzerimdeki bir yük gibi geliyor. O yük ne zaman biterse ne zaman kitap ortaya çıkarsa o zaman az da olsa rahatlıyorum. Sonra bir kıvılcım başka kitap sinyali veriyor size… Onun için çalışma başlıyor.

Konferanslar Nasıl Olmalı Sizce?

Bir usta diyor ki; “Bilgi bilmediğiniz düşmanınız olacağına sizin yolunuzda ışık olsun.” Bir başka usta da der ki; “Yaşanmışlıkları dinleyin, onların tecrübesinden kazıklarından ders çıkarın.” Yazar ile vatandaşı bir araya getiren belediye başkanları olmalı, üniversiteler olmalı, liseler olmalı. Köprü görevi üstlenmeli bu kurumlarımız. Dinleyen vatandaşta önceden hazırlanmalı. Ortama bilgi için o kişiden faydalanmak için dinlemenin faydası anlatılmalı. Dinleyen toplayandır, konuşan tüketendir. O yazarın örneklerinden, tecrübelerinden, bilgilerinden geldiği yolun 40 yılın siz 10 yılını diken batmadan yol almanızı çok çok önemli bir parametredir. Bir acı çekmiş ve siz o acıyı çekmeden yaşamak daha iyi daha güzel ama yok düşecek yok ezilecek, yok yaşayacak kelimeleri çocuklara vereceğimize bunu öğreteceğimize siz acı çekmeden, artınızı daha iyi kullanarak daha iyi yerlere kendinizi ailenizi taşıyabilirsiniz. Bile bile gözlerini bağlamaya, bile bile kulakları bağlamaya gerek yok. O acıyı da yaşamak gerekir. Her dönemin sıkıntıları olacak. Her yaşantıların bir bedeli olacak ama o yaşantın ruhunu alamazsınız. O endişeyi yaşamazsanız onun için yaşanmış yaşanmıştır. Ama filmler, bilgiler, yazılar, kitaplar bize eski günleri hatırlatır. Gelin empati yaparak bilgi ile yolumuzu aydınlatalım. Bilginin ne kadar önemli olduğunu, tüm insanlara anlatmak gerekir. Okumanın kişiye çok şey kazandırdığını öğretmek gerekir. Onun için okuduklarımızı altını kırmızı kalemlere çizenlere ne mutlu. Gelin bunları öğretelim, tabi internetten okusun ama dokunarak okumakta daha güzel olduğunu etrafımıza öğretelim, gazete okumayı sevdirelim, kitap okumayı sevdirelim. Bir şeyler öğreneceğiniz, ilham gelebileceğini hatırlatalım. O zaman; bir yazar, bir gazeteciyi harekete geçirme şansınız olur. Gelin onu ortaya çıkarmasını öğrenelim.

Okumanın ve Yazmanın Faydaları Nelerdir?

Okuyan kişi sabrı ve kelime hazinesini fark edecektir. Konuşurken daha güzel, daha etkili bilgileri ile kendisini donatacaktır. Kendisini hazırlayacaktır. Bilgi kapıları açılacak, depolarını bilgi ile donatacak yazı duyguları gelişecek bilgiyi çevresine yaymasına sevinecektir. Gelin bilgiyi, okumayı, yazmayı sevdirelim. Model olalım, yaşarken konuşalım. Bir eğitimci diyor ki; eskiden gazete okuyorduk şimdi hiç kimse okumuyor derken bu sektöre zarar verdiğini fark etmiyoruz ve sektörü zedeleniyor. Ama benim yanımda konuşanları susturuyorum. Hayır yanlış konuşuyorsun diyorum, tamam gençler okumayabilir ama 60 yaş üstü dokunmadan okumanın zevkini alamaz dediğimde evet deniliyor. Onun için sabahları kahvaltıda gazetesini okuyarak, bilmece çözen kişileri, hanımları unutmayın. Bu insanlara saygı duyun ve kelimesini seçerek konuşun. Okuyan kişi sayısını artırmak için çalışanlardanız.

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Hocam yüreğinize sağlık elinize sağlık çok güzel yazılar yazmışsınız ben sizi yiilar önce tanidimm hep aynı özveri ile çalışıyorsunuz başarılarınızın devamı dilerim

Yoruma kapalıdır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç